20 Ekim 2008 Pazartesi

Müseylime: "Allah'ın elçisi Müseylime'den, Allah'ın elçisi Muhammed'e"

Müseylime, İslam’ın doğduğu yıllarda yaşadı. Peygamber olduğunu öne sürdü, Allah’ın kendisini Muhammed ile ortak kıldığını iddia etti, İslam devletine savaş açtı, yenildi ve öldürüldü.

Müseylime, Arabistan’ın en büyük kabilelerinden, Yemame’de mukim Beni Hanife’dendi. Müseylime’nin hayatının dönümü Yemame’den Medine’ye İslam peygamberini ziyaret eden heyette yer almasıyla başladı. Medine’de Muhammed ile görüşerek İslam’ı seçen heyet, görevini tamamlamış olarak Yemame’ye geri döndü. Heyettekiler Beni Hanife kabilesini İslam’ı seçmeleri yönünde ikna etmeye başardılar.

Müseylime, Medine ziyaretinden bir kaç ay sonra kendisinin de bir peygamber olduğunu ilan etti. Müseylime başarılı, etkileyici bir hatipti. Aynı zamanda fevkalade bir ilüzyonistti; daha önce kimsenin görmediği numaraları başarıyla yapıyordu. Bu yeteneklerini kullanarak kısa süre içinde İslam’a yeni geçmiş kabilesi içinde önemli bir taraftar kitlesi edindi.

Müseylime’nin zaman içinde kabilesi içinde nüfuzu arttı. kendine güveni nüfuzundan daha da hızlı arttı. herhalde kendisini denk olarak görmeye başladı ki, Muhammed’e bir mektup yazdı. mektup “Allah’ın elçisi Müseylime’den Allah’ın elçisi Muhammed’e” diye başlıyordu. mektubun devamında Müseylime peygamberliğinden bahsediyor, İslam peygamberine dünyayı aralarında paylaşmayı öneriyordu! Muhammed’in cevabı olumsuz ve çok sert oldu; yanıt şöyle başlıyordu: “Allah’ın resulü Muhammed’den Büyük Yalancı Müseylime’ye”.

bu olayların akabinde, doğal olarak, Müslümanlar ve Müseylime arasında ilişkiler sıcak olmadı. ancak Müseylime geri adım atmadı; bu dönemde müslümanların Arabistan'daki kabilelerin isyanlarıyla uğraşmaları da çekinmezliğini arttırıyordu.

Müseylime, Peygamber'in ölümünden sonra kendisini yanlıştan dönmeye davet eden Ebu Bekir’in elçisini öldürtmek suretiyle halifeliğe savaş ilan etti. kendisi için en büyük talihsizlik tarihin en önemli komutanlarından Halid bin Velid’in komuta ettiği bir orduya karşı savaşmasıdır. savaş sonunda Müseylime ölmüş, kuvvetleri yenilmiştir. peygamberin amcasını katleden, sonradan müslümanlığı seçen Vahşi ibn Harb tarafından peygamberin amcası Hamza’yı öldürdüğü kargının ta kendisiyle öldürülmüştür. Ancak Arabistan’ın en güçlü kabilelerinden birisiyle yapılan bu savaş halifelik için de bir kan kaybıyla sonuçlanmıştır: hayattayken Peygamberin çevresinde bulunmuş ve Kuran’ı hatmetmişlerden o denli çok kişi şehit düşmüştür ki, Ömer, Ebu Bekir’e o güne kadar sadece insanların ezberlerinde saklanan Kur’an’ın yazılı hale getirilmesini önermiştir.

peygamberliğini ilan ettikten sonra elinden geldiğince Muhammedi takip etmeye çalışan Müseylime çeşitli sureler de tebliğ etmiştir. yalancı peygamberin uydurduğu surelere Müslüman tarihçiler örnek vermişlerdir:
Fil nedir? Filin ne olduğunu size kim anlatacak? İp gibi bir kuyruğu ve uzun bir gövdesi vardır. Bu Rabbimizin yarattıkları içinde pek az önemlilerdendir.
Kurbağa! Ne kadar kutlusun! Ne su içeni engellersin, ne de suyu pisletirsin. Dünyanın yarısı bize aittir, yarısı da Kureyşlilere. Ancak Kureyşliler zalimdirler!

5 Ekim 2008 Pazar

Kral Sebastian'ın "Haçlı Seferi": "Tedbire, sağduyuya, taktiğe gerek yok, bana güvenin"

Don Sebastian, 1568 yılında, 14 yaşındayken Portekiz tahtına çıktı. Çocukluğundan itibaren aldığı Hıristiyanlık ve şövalyelik eğitimi, onu hem adanmış bir Hıristiyan, hem iyi bir savaşçı haline getirmişti. mükemmel bir binici, avcı, kılıç ustası ve boğa güreşçisiydi. fiziki gücüne meydan okunamıyordu; söylenenlere göre korkusuzluğunu da gücünden alıyordu. ancak bilen biliyordu ki, korkusuzluğunun tek nedeni kuvveti değildi, ailesinde delilik emareleri görülmüştü. Sebastian'ın taşıdığı bu kalıtsal miras, aldığı koyu Hıristiyanlık eğitimi, İber yarımadası'nın müslümanlardan geri alınmasının hafızasındaki taze anıları, Portekiz'in Kuzey Afrikalı müslümanlar ve Osmanlılarla olan güç mücadelesi, zaman içinde kendisini dengesizleştirerek dini fanatikliğe sürükledi. artık bir Haçlı Seferi düzenlemek ve müslüman "dinsizler"e karşı bahadırca savaşmak hayatının amacı olmuştu.

16. yüzyılda Portekiz büyük bir ticaret imparatorluğu haline gelmişti. Hint Okyanusu, Güneydoğu Asya, Brezilya, Japonya arasındaki ticaretten büyük gelir elde ediyordu. Nüfusu azdı, askeri kuvveti pek güçlü değildi; ama yine de Kuzey Afrika'da birkaç kıyı kenti kolayca ele geçirilebilmişti. Fakat hayalperest Sebastian böyle bir ticaret imparatorluğuyla yetinemezdi; mutlaka Kuzey Afrika'yı tamamen ele geçirmeliydi. Kaderin cilvesine bakın ki aynı zamanda Osmanlılarla güç birliği içinde olan Fas Sultanı Abdülmelik, yeğeni Ebu Abdullah Muhammed II Saadi ile taht mücadelesi veriyordu. Emire karşı yandaşsız kalan yeğeni son çare olarak Portekiz'e gelerek Sebastian'dan kendisini mücadelesinde desteklemesini isteyince, kralın istediği fırsat da ayağına gelmiş oldu.

Sebastian bir servet harcayarak güçlü bir donanma ve Portekizlilerin yanısıra İspanyol, Alman, İtalyan ve İngiliz paralı askerlerinden oluşan hatrı sayılır bir ordu kurdu. Portekiz aristokrasisinin neredeyse tamamı da bu sefere katılmaya gönüllüydü. Sultan'ın asi yeğeni Ebu Abdullah Muhammed II Saadi, altı bin kişilik bir orduyla onyedi bin askerden oluşan Portekiz ordusunu takviye etti.

Hayalperest kral, birlikte savaş deneyimi bulunmayan birliklerden oluşan ordusunun eğitimi için zaman tanımayarak birliklerin toplanmasından hemen sonra, 1578 yazında donanmasına Fas’a yelken açtırdı. Portekiz asilleri savaştan çok kır gezisine çıkmış gibiydiler, yanlarında altın ile gümüşten, ipek ve satenden her türlü lükslerini almışlardı. dokuz bin kişilik bir hizmetli ordusu bu ağırlıkları taşıyordu. kral orduyu bir komutan ciddiyetinde yönetmekte de zafiyet gösteriyordu. disiplinsizlik had safhadaydı. farklı gruplar arası kavgalar eksik olmuyordu. kral bu arada karşısında kırk – elli bin askerden oluşan bir ordu olduğuna dair istihbaratlara inanmayı red ediyor, Fas sultanının mütareke tekliflerini de geri çeviriyordu.

herhalde rüyasını kurduğu tayin edici savaşa hasrete dayanmakta zorlanan Sebastian'ın çılgınlığı gittikçe gözle görülür hale geliyordu. bir seferinde ordugaha akın yapıp geri çekilen ikibin beşyüz Müslüman akıncıyı yanında yalnız bir adamıyla takibe kalkışması herkesin yüreğini ağzına getirdi. kralın beceriksizliği o kadar aşikar, askerlerde moraller öylesine bozuktu ki, ispanyol elçisi İspanya Kralına yolladığı mektuplarda kesin bir felakete uğrayacaklarından bahsediyordu.

Gerçekten de felaket için tüm şartlar uygundu. Sebastian yaz sıcağı altında, devasa ağırlıklar ve hizmetlilerin yavaşlattığı, düşmanın yaklaşık yarısı kadar askerden oluşan, farklı birlikler arasında husumetin ve güvensizliğin söz konusu olduğu, disiplinsiz ve eğitimsiz ordusuyla donanmasından ve kıyıdan ayrılarak Fas’ın içlerine girip Kasr El-Kebir’e ilerledi.

Bu arada Sultan Abdülmalik savaşa iyi hazırlanmıştı. Vaktinde Osmanlı donanmasında görev yapmıştı. Karşı karşıya kaldığı Portekiz tehdidine karşı cihad ilan ederek birliği sağlamış, Osmanlıların savaş yöntemleriyle ordusunu hızla eğitmiş, askerlerini ateşli silahlarla ve bombalarla donatmıştı.

Kasr el-kebir’de iki ordu karşılaştı. Geniş bir hatla dizilen on bin Fas süvarisinin amacı düşmanı çevrelemekti. Sultan ordusunun merkezine Hıristiyanlara karşı nefretlerini koruyan Endülüs göçmenlerini konuşlandırmıştı. Savaşın daha başlarında Portekiz ordusunun merkezini yöneten İngiliz subay öldürüldü. Sultan'ın süvarisi de başarıyla Portekiz ordusunu çembere aldı. Sebastian ordusunu komuta etmek yerine cesaretini herkese göstermek üzere yerine terk ederek Müslüman kuvvetlerinin içine daldı. Portekiz ordusu dört saat içinde tamamen darmadağın oldu. 100 kişi kaçarak kurtulabildi; onbinler öldü, kalanlar ise esir alındı.

savaşın tarihte pek görülmedik bir sonucu savaşan her üç kralın da yaşamını yitirmesiydi. Sultan muhtemelen zehirlenmişti ve savaş nihayete ermeden kalbine yenik düştü, ama bir kahraman olarak hatırlanıyor. asi yeğeni muharebede öldürüldü. müslüman askerlerin arasına dalan Sebastian'ın ölüsü de dirisi de bulunmadı.

Sebastian'ın hesapsız kitapsız macerasının faturası hesaba kitaba gelecek gibi değildi. birincisi kendi canını kaybetti. ikincisi Portekiz İmparatorluğu bağımsızlığını kaybettiği utanç verici bir dönem geçirdi. Kral ölmüştü, bekardı ve çocuğu yoktu. aristokrasisinin de neredeyse tamamı savaşta yaşamını yitirmişti. dolayısıyla güçlü bir hükümdarın ülkeyi derleyip toparlaması mümkün değildi. ortaya çıkan kaostan İspanya yararlandı: kuzeni olan İspanya Kralı Philip 1580’de Portekiz'i ele geçirdi. Portekiz ancak 1640 yılında İspanya'dan bağımsızlığını geri alabildi. ordularının mahvı ve Sebastian'ın ölümü Portekizlilerde büyük bir travmaya neden oldu. travma o denli büyüktü ki, Sebastian'ın aslında ölmediğine ve gelecekte dönerek ülkesini büyük felaketlerden kurtaracağına inanan bir tarikat, "Sebastianizm" doğdu.